Yaşlıların tek derdi unutmak değil, birde unutulmak var. Yaşlı istismarı konusu ihmal edilebilmektedir ve bu konuyla mücadelenin yasama, sağlık politikası, medya gibi birçok yönü vardır. Yaşlıda istismar olduğunda ne yapılacağını bilemeyen geleceğin hekimlerinin bilgi, beceri, tanı koyabilme ve rapor etme eğitimi ile bu konudaki farkındalıkları artırılmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yaşlı istismarını, güven ilişkisinin beklendiği durumlarda yaşlı bireye zarar veren ya da baskı oluşturan tek ya da tekrarlayıcı eylemler veya uygun davranışları eksik sergileme olarak tanımlamıştır. Yaşlı istismarı fiziksel, cinsel, psikolojik, maddi istismarı ve hak ihlalini içermektedir .
“Dövülen büyükanne” ya da “tartaklanan büyükanne” kavramları ilk olarak 1970’lerde tıp yazınına girmiş olmasına karşın, ilk defa 15 Haziran 2006’da Dünya Yaşlı İstismarı Farkındalığı Günü organize edilmiş ve yaşlı istismarı yaygınlığının giderek arttığına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Bu organizasyon, bireylere ve devlet kuruluşlarına (yerel, ulusal ve uluslararası) “harekete geçme” çağrısı ve yaşlı istismarı, ihmali ve maddi sömürü hakkında halkın bilgilendirilmesi için düzenlenmiştir. Bu gecikmenin önemli nedenleri arasında, her dört yaşlıdan birinin istismar riski altında olmasına karşın istismar edilmiş olanların çok azının teşhis edilmesi olabilir. Birçok yaşlı istismar kurbanı kuruma yatırılma, terkedilme ya da istismar edeninden ciddi karşılık görme korkuları nedeniyle bu olayı açıklamamaktadır. Bazı durumlarda kültürün yaşlı istismarına karşı koruyucu etkileri olduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte, arkadaşlık ve aile bağlarının öneminin vurgulandığı kültürlerde yaşlı istismarının daha az ortaya çıkarıldığı düşünülmektedir. Ülkemizde yaşlı bireyler sağlık hizmetlerinde ilk basamak olarak aile hekimleri, pratisyen hekim ya da acil tıp hekimleriyle karşılaşmaktadır. Bu çalışmada gelecekte yaşlı birey ile karşılaşması olası tıp fakültesi öğrencilerinin yaşlı istismarı konusunda bilgilendirilmesi ve farkındalığının artırılması amaçlanmıştır.
Bizim çalışmamızda her on tıp fakültesi öğrencisinden üçü – içinde bulundukları eğitim döneminden bağımsız biçimde – yaşlı istismarından haberi olmadığını belirtmişti. Bilimsel yazında, yaşlı istismarının diğer aile şiddeti biçimleri gibi bilinen bir sosyal durum ve hem halk sağlığı hem de hukukla ilişkili önemli bir problem olduğu kabul edilmektedir. Yaşlı istismarının sıklığı, araştırma yöntemlerine göre değişmekle birlikte %3-18.5 arasında olduğu saptanmıştır . Bu çalışmada yaşlı istismarı ile ilişkili farkındalık öğrencilerin aldığı eğitimden etkilenmemekteydi. Ayrıca, tıp fakültesi öğrencilerinin yaklaşık %30’u yaşlı istismarı konusunda haberi olmadığını belirtmekteydi.
Çalışmamız, ülkemizde tıp eğitiminde yaşlı istismarının sosyal bir olgu olmaktan çıkarılıp tıbbi yönleri de olduğunun vurgulanmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada tıp öğrencileri en sık yaşlı istismarı türünün sözel ve ihmal etme biçiminde istismar olduğuna inandıklarını belirtmişti. Yaşlı istismarı ile ilgili araştırmalarda istismar türlerinin sıklığı hakkında kesin sonuçlar yoktur. Amerika’da yapılan bir çalışmada maddi istismar sözel istismardan sonra ikinci sırada olduğu bulunmuşken, İngiltere’den bir çalışmada maddi istismar ihmalden sonra ikinci sıklıkta, başka bir yazıda ise maddi istismarın en yaygın yaşlı istismarı türü olduğu belirtilmiştir.
Keskinoğlu ve arkadaşlarının İzmir ili bir sağlık ocağın da 65 yaş ve üzeri 204 bireyi içeren fiziksel, finansal istismar ve ihmal konulu çalışmalarında; yaşlılarda %1,5 fiziksel, %2,5 finansal istismar ile karşılaştığı, %3,5 kesin ihmal ve %28,9’unda olası ihmal bulgusu olduğu saptanmıştır. Bizim çalışmamızda, dünyada varlığının giderek daha fazla farkında olunduğu yaşlıda maddi istismar öğrencilerimiz tarafından henüz yeterince ön planda görülmemekteydi. Yaşlı istismarından şüphelenildiğinde sorumluluğun kimde olduğu ve içeriği tartışmalı alanlardandır. Bizim çalışmamızda öğrencilerin %80.9’u bir sağlık çalışanı olarak istismarı bildirme sorumluluklarının olduğuna inanmaktaydı. İsrail’de yapılan bir çalışmada 57 klinisyenin %88.5’i tüm sağlık çalışanlarının istismarı bildirmekle yükümlü olduğunu belirtmişken (6), bu oran çalışmamızdaki tıp fakültesi öğrencilerinde %74.2 idi ve kliniğe geçtikçe bu oran artmaktaydı.
Amerika’da yapılan bir çalışmada acil birim hekimlerinin yarısı yaşlıda istismarı bildirmeden önce kesin olarak emin olmaları gerektiğini; bakım evinde görevli hemşirelerin, sorumlularının, hizmetli personelin ve asistan doktorların katıldığı başka bir çalışmada ise bildirmeden önce emin olma gerekliliği (örn. şahit olmak) vurgusu %75 oranında gözlenmiştir. Çalışmalarda katılımcıların aldıkları eğitime ve branşlarına göre bu oran değişebildiği anlaşılmaktadır. Tıp fakültesi öğrencilerinde bulduğumuz bu oranın (%73.3) dünyadaki oranlarla benzer olduğu anlaşılmaktadır.
Çalışmalarda katılımcılar istismara uğrayan yaşlıların ihtiyaçlarının devlet tarafından yeterince karşılanabildiğine inanma oranı (%14-50) arasında bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkemizde bizim çalışmamızda gerçekçi biçimde yaşlı istismarı konusunda sosyal devlete inanma oranı %8.9 idi. Çalışmalarda istismarı bildirenin kendisi olduğunun ortaya çıkacağına inanma oranı %28 ve %56 olarak bulunmuştur. Klinik bilimler öğrencilerinde temel bilimler öğrencilerine göre daha fazla kararsızlık görünmesine karşın, bizim çalışmamızda tıp fakültesi öğrencilerinde bildirenin kendisi olduğunun anlaşılacağına inanma oranı %52.3 bulunmuştur.
En azından klinik bilimler öğrencileri hasta bakımında kendisi dışında sağlık sistemin başka ögelerini görmüş ve bu bildirimin kendisi dışındaki kaynaklardan da kaynaklanabileceğini düşünmeye meyilli oldukları anlaşılmaktadır.
Tıp fakültesi öğrencilerinin yaklaşık yarısı istismarı tanıyamama ve tanı için net tanımlamalar olmamasını istismarı bildirmede önemli engellerden olarak göstermiştir. Çalışmalarda yaşlı istismarı tanısı ile bildirme arasında ilişki olduğunu göstermektedir. Ayrıca, istismarı bildirmede en önemli engel olarak iki öğrenciden biri istismarın red edilmesini / kabul edilmemesini ve bildirim için onam verilmemesini öne sürmektedir. Bu durum, geleceğin doktorları olacak iki öğrencimizden birisinin yaşlı istismarını bildirmede ve tanımada çekinik davranabileceğini düşündürmekte ve bütün dünyadaki düşük olan yaşlı istismarını bildirme oranının üzerinde durulması gerektiğini göstermektedir. Yaşlıdaki istismarı bildirmenin aralarındaki hekim-hasta ilişkisini bozmayacağına inanma öğrencilerimizde %49.9 ve bozacağına inanma %11.2 bulunmuştur. Almogue ve arkadaşlarının hemşire ve doktorları içeren çalışmasında bu oran %59 idi ve bizim sonucumuz bu çalışmayla uyumluydu. Birçok çalışmada kadınların istismara maruz kalma risklerinin veya maruz kalınan istismar şiddetinin yüksek olduğunu göstermiştir.
Huzur evleri gibi uzun dönem bakım evlerinde kalanların çoğunluğunun kadın olması nedeniyle istismara uğramalarının kolaylaştığına inanılmaktadır. Muhtemelen yukarıda sayılan nedenlerden dolayı bizim çalışmamızda kadın öğrenciler bu bildirimi yapmanın ilişkiyi bozmayacağına daha fazla inanmaktaydı. Almogue ve arkadaşlarının çalışmasında %64 katılımcı, başka bir çalışmada %60 pratisyen hekim ve %36 hemşire yasal süreçlerle uğraşmamak için yaşlı istismarını bildirmeye bileceğini belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda bu oran %23.9 ve diğer ülkelere göre daha düşük çıkmıştır. Bu konuyla ilgili ülkemizde de veri bulunmamaktadır. Ancak, kültürel nedenler (ülkemizde hekimliğe profesyonel bir mesleğin ötesinde atfedilen fedakârlık ve öz verili olma gibi) tıp fakültesi öğrencilerinin bu kararını etkilemiş olabilir.
Kaynak: